Röportaj – Mersin Tercüman Gazetesi

Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ve Ömer Faruk Belviranlı 

Öncelikle kentimize hoş geldiniz hocam…

Teşekkür ediyorum.

Hocam; Ömer Faruk Belviranlı kimdir?

31 Ocak 1964 yılında Konya’ da doğdum. İlk tahsilimi Konya Akçeşme İlkokulu’nda, orta ve lise tahsilimi Konya İmam Hatip Lisesi’nde tamamladım. İmam Hatip Lisesi tahsili sırasında Babam Mehmet Esat Belviranlı ve amcam doktor Ali Kemal Belviranlı’ nın teşvikleriyle musiki çalışmalarına başladım.

Bu yıllarda her hafta sonu İstanbul’ a giderek merhum üstat bestekar Bekir Sıtkı Sezgin’den eserler meşk ettim ve tavır dersleri aldım. Bu sırada Konya’ da Sadreddin Özçimi Hocamın önderliğinde kurulan Konya Belediye Konservatuarı’na girdim. Konyalı merhum Hafız Ahmet Kirdiş Hocamdan tasavvuf musikisi, tekke ve cami musikisi üzerine dersler aldım. Konyalı Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamdan Kur’ an talimi dersleri aldım. Üniversite tahsilini Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladım.

1991 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’na ses sanatçısı olarak atandım.

4 Nisan 2003 tarihinde topluluk müdürlüğü görevine getirildim. Halen sanatçılık görevimin yanında bu görevi de yürütmekteyim.

Hocam; Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ne zaman ve neden kuruldu?

Topluluğumuz, Kültür Bakanlığı bünyesinde 1990 yılında Türk Tasavvuf Müziğini en üst seviyede icra etmek, araştırmak ve tanıtmak amacıyla kurulmuştur.

Hocam, sadece Hazreti Pir’i anma haftasında mı etkilikleriniz var?

Her yıl Konya’ da kutlanan Hazreti Mevlana’yı anma haftasındaki programları ifa etmekteyiz. Ancak gerek yurt içi, gerek yurt dışında yılın on iki ayı tasavvuf musikimizden örnekler sunup, sema ayinini icra etmekteyiz.

Hazreti Mevlana’yı ve O’nun felsefesini sadece bir ay değil yılın her günü icra etmek zorundayız. Özelliklede günümüzde buna çok ihtiyaç varken.

Neden ayin diyoruz?

Ayin; Arapçada ‘ayine’den geliyor. Burada bir yanlış anlaşılma var, düzeltmemiz gerekiyor. Ayine; ayna, bakmak, görmek, güzel görmek, oradan geliyor. Ayine kendine bakmak, kendini görmektir. Ayin Allah’ı görmek, ruhu görmek, güzelliği görmektir. Hz Mevlana semayı şöyle tarif ediyor; ‘Kulun akılla, aşkla, Allah’a ulaşması, Allah’tan aldığı feyzi ilahiyle (sağ eli yukarıya bakar) kalbin temizledikten sonra o nur ilahiyi, Allah’tan gelen nuru kullarına tattırmasıdır (sol el aşağıya bakar).’ Sema budur. Sema sefa, cana şifa, ruha gıdadır.

Sema nedir? Sema zikrullatır, Allah’a zikretmektir. Allah’ı anmaktır, Allah’la bir olmaktır, beraber olmaktır. Birinci selam ilmen yakın yani Allah’ı okuyarak, tahsil ederek öğrenmek. İkinci selam aynen yakın, üçüncü selam Hakken yakın yani Hakla beraber olmak. Bunlar tasavvufun ileri mertebeleridir. Bunlar ehline açık, aşikardır.

Eyvallah…Topluluk kaç kişiden oluşuyor?

Kuruluşundan itibaren semazen sanatçılarımız, ses ve saz sanatçılarımız olmak üzere 40 ile 50 arasında değişen sayılarda. Şu an 40 kişiyiz ve 6 misafir sanatçı ile 46 kişi olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

Peki, Hocam şöyle bir baktığımızda 1990 yılı bu topluluk için çok geç kalınmış bir zaman değil midir?

Evet, çok güzel bir konuya değindiniz. Bence çok geç kalınmış bir zamandı. Ama zararın neresinden dönerseniz kardır diye düşünmek lazım.

O günden bu güne bakıldığında, ivmeyi göz önüne getirdiğimizde hakikaten geç kalınmış ancak ne olursa olsun çokta güzel faaliyetlere imza atmışız. Aslında ben buna geç kalınmışta demek istemiyorum. Çünkü 1990’a kısmetmiş, Cenabı Hak o güne kısmet etmiş. Cenabı Hak’ın hazlı hidayeti o güne erişmiş ve o günden bu zamana faaliyetler en güzel şekilde devam ediyor.

Hocam; günümüzde musikiyle ilgilenen, tarihçiler, felsefeciler ve sosyologlar musikinin dinden doğduğunu söylüyorlar. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Size bunu bir anekdotla açıklayayım. Allah dostu bir kişi 1992 yılında Konya’da Mevlana törenlerini izliyordu. Tabii o günlerde 20 yıl önde Türk musikisi helal mi haram mı diye tartışılıyordu. Sema programını izledikten sonra bir soru sordum;

‘Efendim dedim, musiki haram mıdır, helal midir?’

O lehçeli bir şekilde “Evlat niye sorduğunu anladım” dedi. Musiki eğer kalbine hitap ediyorsa helaldir. Senin aklına ne getirdi az önceki sema? Allah’ı getirmedi mi? O zaman hiç düşünme dedi.

O halde musiki akla Cenab’ı Hakkı getiriyorsa o Haktan geliyor demektir. Bu şekilde cevap vermek isterim.

Eyvallah…Hz. Pir’in felsefesi sizce nedir?

Hz. Pir’in felsefesi aşktır. Sevgidir, hoşgörüdür, ayrışma değil bütünleştirmedir.

Hz. Pir’in felsefesi uzaklaştırma değil yakınlaştırmadır, müjdelemedir, nefret ettirme değildir. Peygamber Efendimizin felsefesi de budur. Kuran’ın felsefesi de budur. Her gün beş vakit 40 rekat kıldığımız namazın her rekatından ‘Elhamdülillahi Rabbil alemin er Rahmani Rahim” diye başlayan Fatiha suresini okuruz.

Ne diyor Cenabı Hak? ‘Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ederim’ diyor. ‘Elhamdülillahi Rabbil Müslimin’ demiyor.( Müslümanların Rabbi olan Allah’a hamd ederim) Bizim dinimiz birleştirme dinidir. Peygamber Efendimiz kaç yüz yıl öncesinde İslam’ı tebliğ ederken hiçbir zaman zorlama metodu kullanmamıştı. Sadece tebliğ etmiştir. Tebliğden sonra hidayeti verecek Cenabı Hak’tır. Bunun için, hidayet için dua etmek gerekir.

Hocam sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı dolaşıyorsunuz. Sizleri izleyen, dinleyen insanların gözlerinde ne var. Gözler kalbin aynasıdır. Siz o aynada ne görüyorsunuz?

O aynada Hazreti Mevlana’nın buyurduğu aşkı, sevgiyi hoşgörüyü görüyoruz. Çünkü Cenabı Hak dilemeden o insanlar oraya gelemezdi. Hazreti Pir himmet etmeden, çağırmadan o insanlar oraya gelemezdi. Bizi izlemeye gelen insanın kalbinde bir açıklık var. Şuna benzetebiliriz; sofrayı açarsınız, sofrayı açtıktan sonra misafir beklersiniz. Açılmamış sofraya misafir gelmez. O insanın kalbi açık olmasaydı oraya gelmezdi. Kalbi açık bir şekilde geliyor diyor ki, ‘ben alacağım, ben açım benim kalbim aç’. O neşeden, o vuslattan yani o dönüşten ben bir şeyler alacağım. Onun için geliyorum. Onun için gelen insana vermek çok kolay. Ee bizde bu duyguyu vermek için gidiyoruz. Almak için gelen insana vermek çok kolay, vermek için giden insanın karşısındakinin alması çok kolay.

Hocam; Biz Yunus’un, Hacı Bektaşi Veli’nin, Mevlana’nın torunlarıyız. Ve bizim ülkemizde okullarımızda Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre sizce ne kadar anlatılıyor. Onlar birer Hak aşığımı yoksa sadece bir ozan olarak mı anlatılıyor?

Çok güzel bir soru teşekkür ediyorum. Biz kendi öz kültürümüze, kendi musikimize, kendi geçmişimize, geleneğimize sahip çıkmıyoruz. O yüzden Hazreti Mevlana’yı, Hazreti Yunus’u, Hazreti Hacı Bektaşi Veli’yi tam manasıyla tanıtmayı bırakın anlatmıyoruz. Anlatılmasına vesile olmuyoruz, bilakis anlatılmaması için uğraşıyoruz. Çünkü biz günümüzde bir dizi belasına saplandık. Televizyonlarımızda maalesef bizim geleneğimizle alakası olmayan her günü dünya gözüyle aşk, ihanet, her günü dans, her günü yanlış şeylerle dolu olduğu şeyler izliyoruz. Yanlışların doğru, doğruların yanlış anlaşıldığı şeyleri çocuklarımıza vermek için gayret ediyoruz.

Bakın televizyonlarımıza. İzlenilen, izlettirilen dizilerin hiç biri kendi kültürümüzü yansıtmıyor. Musikimize bakın, birkaç kanal ve TRT haricinde Türk musikisinin öne çıkarıldığı müzik programlarını izleyemiyorsunuz. Sadece Kültür Bakanlığı korolarımız var. Ne demektir bu? Dejeneredir. Yani kültür dejenerasyonudur. Bunun önüne nasıl geçilir? Kendi öz kültürümüze sahip çıkmakla.

Önce biz sahip çıkacağız. Önce kendi ailemizden başlayacağız. Sonra çevremizden devam edeceğiz. Buna önem verirsek kendi öz kültürümüzü önce kendimiz kabul ederek etrafımıza kabul ettirirsek Hz Yunus’un aşkını, çağlayanını, Hz Mevlana’nın aşk erliğini, Hz Hacı Bektaşi Veli’nin gönül dostluğunu yansıtabiliriz. Bu çok önemlidir. Bundan hiçbir zaman taviz vermemek gerekir. İnşallah bu günleri bizler görürüz. Gençlerimiz güzel seviyelere gelirler.

Hocam, yurt dışına baktığımız zaman Sofizmle ilgili ciddi araştırmalar, çalışmalar var. Okullar var, profesörler var. Ama onlarla bizi ayırt eden ciddi bir özellikte var. Sizce nedir bu özellik?

Evet, evet çok önemli bir noktaya değindiniz. Tasavvuf Kuransız olmaz. Tasavvuf hadissiz olmaz. İlk önce İslam, sonra tasavvuf… Ne diyor Hz Pir;

‘Men bende-i Kur’anem eğer can darem, men Hak’ı reh’i Muhammed muhterem eğer nakl kuned cüz in kes ez güftarem… Yani ben Kuran’ın kölesiyim, Hz Muhammed ‘in(SAV) ayağının tozuyum.

Kim benden o sözün haricinde bir söz naklederse, o sözden de o sözü söyleyenden de davacıyım. Burası çok önemli… Önce Kuran yani ilahi kelam… Yani Allah’ın kelamı. Ondan sonra hadis.

Yani Peygamber Efendimizin sünneti. Bunlara uyduktan sonra tasavvuf, tasavvuftaki neşe anlaşılabilir. Kuransız tasavvuf hiçbir şeydir. Sofizm dedikleri bugün batıda üst düzeyde yaşanmaya çalışılan İslamsız, Kuransız bir tasavvuf.

İşte bizi ayıran şey budur. O tadı alabilmek için önce Müslüman olmak, Mümin olmak gerekiyor. Yani şunu söyleyeyim kadayıfın üzerine kaymak koyarsınız lezzet verir.

Ama kadayıfsız kaymak yenmez. Kadayıf tek başına yenebilir, kaymağı üzerine koyarsanız daha yenir olur. Ama kaymak tek başına yenmez. İlla yanında tatlı bir şey gerekir. Yani o tatlısız, Kuransız, hadissiz olmaz. Teşbihte hata olmaz bir örnek olarak verdim bunu. Kuran mutlaka olacak, sünnet mutlaka olacak. Arkasından tasavvuf olacak. Çünkü tasavvuf Allah’a ulaşmak için bir yoldur, gönüllerin, kalbin cilasıdır.

Türkiye’ye baktığımızda, biz bu kültürle iç içiyiz ama üniversitelerimizde Hz Pir’le ilgili bölümler, kürsüler yok. Ülkemizde aşk var, mayamızda var. Peki, neden böyle bir üniversite ya da bölüm açılmıyor? Gerçi yeni bir tane açıldı ama bu ne kadar yeterli?

Evet, yeni yeni açılıyor. Selçuk Üniversitesi’nde Mevlana Araştırmaları, Mevlana Merkezi oluşturuldu. Burası bir bölüm oldu.

Burada da Hz Mevlana Bölümü, Hz Şems bölümü, Hz Sadreddin’i Konevi Bölümü açıldı. Ve buralara araştırma görevlileri alınmaya başlandı.

Bu nedenle ileriye umutla bakıyoruz. İlerde daha güzel şeyler olacak. Tabii az önce söylediğimiz gibi hepsinin bir vadesi var o vade yeni doluyor.

Önce Hz Mevlana bize kendini tanıttırıyor, ondan sonra diyor ki; ‘Şimdi anladınız, artık bölümleri açın, beni, daha doğrusu Hz Allah’ı ve Peygamberi anlamaya çalışabilirsiniz.’

Hocam sohbetinizden bizi mahrum bırakmadığınız, gönüllerimizi ihya ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun…

Cenabı Hak neyi söylememizi münasip gördüyse onu söyledik. Kusur olduysa af ola.

Allah’u Teala aşklarımızı muhabbetlerimizi ziyadeleştirsin…

Amin…

Sevgili dostlar inşallah sizin arzu ettiğiniz soruları Ömer Faruk Belviranlı Hocama sorabilmişimdir.

Sevgi, saygı ve hoşgörü ile güle kalın…

Ebru Tenli Günaydın

Mersin Tercüman Gazetesi